ÇEK CUMHURİYETİ - Prag Gezi Rehberi

Başkent: Prag

Önemli şehirler: Brno, Ceske

Nüfus: 10,250 Milyon

Yüzölçümü: 78,864 km2.

Ülke telefon kodu: 420

Türk Büyükelçiliği: +420 224 311 402

Para Birimi: Koruna (CZK) 1 € = 25 CZK

Çek Cumhuriyeti’nde vergi iadesi alabilmek için bir mağazada harcamanız gereken minimum tutar: CZK 2,000 (Yaklaşık 80 €)

Konuşulan dil: Çekçe

Çekçe bazı kelimeler Ano (Evet), Ne (Hayır), Dobry den/ Ahoj (Merhaba), Na shledanou (Hoşça kal), Prominte (Pardon), Prosim (Lütfen), Dekuji (Teşekkür Ederim), Kolik to stoji (Fiyatı ne?), Zachody/ WC/ Toalety (Tuvalet)

Hitler’i bile etkileyen, kültür başkenti yapmayı planladığından bombalatmadığı, orta Bohemya’da Vltava Nehri üzerindeki Prag her yıl 4 milyon civarında turist ağırlıyor. Prag, Rönesans, Gotik ve Barok mimarisindeki binaların sıralandığı şirin sokakları, eski şehir meydanının ihtişamlı havası, her yanı süsleyen heykelleri ve akşam kaleden yansıyan ışıkların altında tekne gezintisi yapılabilen Vltava nehriyle, Avrupa'nın en romantik ve güzel şehirlerinden biri.

Özellikle, bir yandan tarihe yolculuk yapıp bir yandan da her dakika rotantizmi yaşamak isteyen aşıklara hitap eden bu şehir, dans, müzik, eğlence, tarih ve doğal güzelliği bir arada sunmasıyla da dünyanın her tarafından turist çekiyor. Öyle ki Prag sokaklarını dolaşırken Çek'lerden çok turistlere rastlanıyor. Şehrin sakinleri kenti turistlerin gezintisine bırakmış gibi her taraf fotoğraf çektiren, kafelerde oturup kenti izleyen, müzelere girmek için sırada bekleyen turistlerle dolu. Nitekim 1 milyonluk kente yılda 4 milyon turist geldiği düşünüldüğünde, bu manzaranın normal olduğu görülüyor.

Günün her dakikası devinimin devam ettiği şehirde, gezilmek için birçok mekan bulunuyor, ancak her noktasını görebilmek ve ruhunu hissedebilmek için Prag'ın yürüyerek gezilmesi gerekiyor.

Prag’da Popüler Görülecek Yerler

(Fotoğraflar için başlığa tıklayınız)

Pardubice Şehitliği

P1130454

Sona kalmasını istemediğimden ilk önce bundan bahsetmek istedim. Prag’a yaklaşık bir saat uzaklıkta bulunan Pardubice gayet küçük bir yerleşim ve Prag’dan her yarım saatte 135 koruna ya ulaşım sağlanabilir. Şehir içi bilet tek yön 13 koruna. Tren istasyonunda indiğinizde 6 numaralı otobüse binerek Krematorium’a ulaşabilirsiniz. Türk Şehitliği girişte soldaki ofislerin önünden geçerek sağa döndüğünüzde iki gönder arasında kalıyor. Peki kim bu askerler? İlkokuldan beri  bildiğimiz gibi 1.Dünya Savaşında Almanlarla müttefiktik. 1916 yılının sonlarına doğru Almanlar Ruslarla başa çıkamayınca Osmanlı Devletinden Galiçya cephesine yardım ister.  Türk askerleri birçok cephede olduğu gibi burada da başarılı olur. Fakat savaşın sonucunu biliyoruz. Yaklaşık 1200 Türk askeri Çek Cumhuriyeti topraklarında şehit olmuş. Bunlardan 508 kadarı Pardubice Türk Şehitliğinde , diğerleride Hodonin ve Valasske Mezirici bölgelerinde. Eğer 18 Mart’da buraya uğrama fırsatını bulursanız birkaç senedir yapılan anma törenine katılabilirsiniz.

Veli Örs'ün Çektiği Tören Videosu

Eski Şehir (Staré Město), Eski Şehir Meydanı

Eski Şehirin kalbi diyebileceğimiz tarihi meydan  / 50.08722°N 14.42139°E

Charles Köprüsü ve Wenceslas Meydanı arasında kalan meydan; gotik mimari örneği Týn Katedral’ine, barok tarzı St. Nicholas Kilisesi’ne ve şehrin en ünlülerinden Astronomik Saat’e de ev sahipliği yapıyor.

P1130268

Meydanın ortasında ülkenin ünlü rahibi, filozofu ve reformcusu 16.yy Protestan Hareketinin anahtar öncüsü Jan Hus’un (Fakir bir aileden gelen Jan Huss, Lüksemburg kökenli Bohemya kralı iken Kutsal Roma German imparatoru olan IV. Charles (IV. Karl) ın kurduğu Karolinium Üniversitesi'nin rektörü olmuş ve Prag'da bulunan Beyt Lahem Kilisesinde halka verdiği vaazlarla bağnaz kilisenin halkı nasıl dolandırdığını halka anlatarak taraftar toplamıştır. Tyn Kilisesi de ayrı bir toplanma yerleri olmuştur. Bunun sonucu olarak ilk protestan kral da bu bölgeden çıkmıştır.1414-1418 yıllarında bütün kilisenin katılımı ile büyük nifak meselesini halletmek üzere constance'da bir ruhani meclis toplandı.jan huss , papa tarafından kendisine güvence verildiği bilgisi ile bu meclise davet edildi, yakalandı ve delalet suçu ile yargılandı.)1414 yılında diri diri yakılarak öldürülmesinin ardından 6 Haziran 1915 yılında ölümünün 500. yılı anısına dikilen anıtı bulunuyor. Takipçileri 1420-1434 yılları arasında Hussite Savaşları veya Bohemian Savaşlarını olarak isimlemdirilen bir sonuca varmayacak savaşa neden olmuşlardı.

Tyn Kilisesi

Lady Tyn kilisesi Gothic yapıda bir kilise  ve tüm ihtişamıyla  kendini gösteriyor. Kilisenin gün  içindeki görünümü heybetli ama gece ışıklandırılmış haliyle muhteşem. Denildiğine göre,  iki yanında yer alan sivri kuleleri, dikkatli gözlerden kaçmayacak şekilde, dişi(Havva) ve erkek(Adem) varlıkları temsilen  simetrik değil, biri diğerinden biraz daha dar olarak inşa edilmiş. Aynı zamanda içinde ünlü astronom Tyco Brahe'nin mezarını da barındırıyor.

Astronomik Saat

P1130056

Eğer saat başına yakın bir zamanda bu meydana gitmişseniz saat kulesini bulmak için kalabalığın toplandığı köşeye bakmanız yeterli olacaktır. Saat kulesinde bulunan iki pencereden her saat başı 12 havarinin yaklaşık 20 sn süren geçişini izlemek için bekleyen bu kalabalığa katılarak turunuza devam edebilirsiniz. Peki nedir bu saatin hikayesi derseniz;

15.yy sonlarında Charles Üniversitesi’nde prof olan Hunuş Usta(Jan Růže) ve asistanı Jakub Čech, Kutna Hora'daki Kemikli Kilise’deki gibi insanlara bir mesaj vermek için yapmıştır. “Herkes bir gün geldiği yere geri dönecek yani elbet bir gün toprakla özleşip ölecek!”
Saati yapınca dünyanın en önemli adamı haline gelir. Avrupa’nın her yerinden insanlar Prag’a sadece saati görmeye gelir. Adı Kraldan daha fazla duyulmaya başlar. Zamanla Hunuş Usta’ya başka ülkelerden teklifler gelsede o bunları reddeder. Bu Kral’ın kulağına kadar gider, Hunuş Usta’nın saati başka bir yere de yapmasını önlemek için gözlerine mil çektirir. Kör olan Hunuş Usta da saati bozarak, intikamını alır. Saati 50 yıl kadar çalıştıramazlar, daha sonra başka bir saat ustası onarır.
Hunuş Usta’nın saati, Güneş’in, Dünya’nın ve Ay’ın konumlarını gösteren astronomik bir saattir. Dış tarafındaki rakamlar İbranice’dir. Bu Babil saatini göstermektedir. Hunuş Usta, saati bir paraleli Yahudi mahallesi olan Eski Şehir Meydanı’na yapmıştır. Yahudilerin nüfusunun fazla olduğu bir bölgede onları ezmemiş, bir jest yapmış ve Babil saatini de kendi saatine eklemiştir.

İlk olarak 1410 da yapılmasının ardından birçok değişim geçirmiştir 1490 da gotik heykeller eklenmiş 1552 de Jan Taborský tarafından onarılmış bu tarihten sonra da birçok kez bozulmuş ve tamir görmüştür(tamir görmediği sanılsa da) 1865-66 yıllarında 12 Havari heykeli eklenmiş, 7-8 Mayıs 1945 de Alman’lara direniş sırasında büyük tahribe uğramış 1948 de restore edilerek(yan kısmı belediye binası hala yıkık biçimdedir) tekrar çalışır hale gelmiştir. 

Saat burçlar,güneşin doğuş batışı,günleri(Alttaki kısım 12 resimle ifade ediyor 1870 de eklenmiş) vs. göstermesi nedeniyle eşsiz bir saattir. 17. yy da eklenen heykeller (kuklalar)dönemin korkularını ifade ediyormuş. en solda elinde ayna olan kibiri yanındaki elinde bir torba altın tutan Yahudi cimrilik ve açgözlülüğü sağ taraftaki ikisinden iskelet ise ölümü sonuncusu ise bazılarına göre imansız bir Türk’ü bazılarına göre korkulan Türk akınını veya zevk ve sefayı temsil ediyor. Alt kısımda ise yapılması gereken güzellikleri temsilen 4 heykel koyulmuş bunlar da, bilime, adalete, astronomiye ve eğitime önem verme konusunda bizleri uyarır.

Nazım Hikmet ve Slavia Kafesi

P1130381 P1130382

Nazım Hikmet, Uluslararası Barış Ödülü’nü almak için geldi bu masal şehre 1956-58... Slavya kahvesine oturup şiirlerini yazarken nasıl bir duygu fırtınasıyla savruluyordu acaba? Jean Paul Sartre, Pablo Neruda gibi dünya edebiyatının devleriyle dost olmuştu artık. Demir parmaklıkların ardında geçen 12 yıl, açlık grevleri, saldırılar, hastalıklar ve korkular, hepsi gerilerde kalmıştı. Ama gerilerde kalan çok değerli anıları ve sevdikleri de vardı.
Birçok uluslararası kongreye katılıyor, Moskova’dan Berlin’e, Prag’a geziyordu. Yapıtları çeşitli dillere çevriliyor,kitapları yayınlanıyordu. Ama vatanından binlerce kilometre uzaktaydı. Ya Münevver Hanım ve minik oğlu Memet? Türkiye’den çıkışlarına bile izin vermiyorlardı.
31 Kasım 1956. Prag’a akşam, yavaş yavaş çöküyor. Masal şehri ortasından bölen Vltava Nehri ağır ağır akıyor. Slavya kahvesindeki yuvarlak tahta masada oturan kızıl saçlı adam, Şarl Köprüsü’nün üstündeki heykeller kadar yalnız! Yazmaya başlıyor:
Külahlı kuleler Pırağ şehrinde,
Ağarınca akşamın üzerinde
Düşe giren dünyalar aydınlanır
İstanbul’da bir Memet var
Altısına bastı bu yıl.
20 Aralık 1956. Gri bir sabaha gözünü açan Prag yavaş yavaş uyanıyor. Dışarda sulusepken yağmaya başlayan karı seyrederken dalıp yine gidiyor. Burası Karaköy’e o kadar benziyor ki. Sanki şimdi ada vapuru iskeleye yanaşacak gibi:
Pırağ’da bir yandan ağarıyor ortalık
Bir yandan da kar yağıyor
Sulusepken
Kurşuni
Pırağ’da ağır ağır aydınlanıyor barok;
Huzursuz, uzak
Ve yaldızlarında kararmış keder.
Ölen bir yıldızdan uçup gelen kuşlara benziyor.
Dördüncü Karl Köprüsünde heykeller.

TARİHİ KİŞİLİKLERİN GEÇİT YAPTIĞI KAHVE

Kont Lazansky’nin Prag tiyatrosuna gidenlerin buluşmaları için yaptırdığı 126 yıllık bir kahve burası. Kimler gelip geçmedi buradan kimler... Prag’ın aristokratları, yazarlar, müzisyenler, şairler, özgürlüklerin ateşli savunucuları, sosyal hayatın ve bağımsızlığın temsilcileri... Kesif sigara dumanın altında okunan gazeteler, uzun sohbetler, yazılan duygu yüklü şiirler. Slavya kahvesi bir dönem de milliyetçilik akımlarını simgeliyordu. Kahvenin bir yanında Çek ulusal mücadesinin simgesi olan Ulusal Tiyatro var. Çeklerin ünlü yazarı Vaclav Havel ilk eşi Olga’yla da burada tanıştı. Duvarlarında geçmişin izlerini taşıyan fotoğraflarla dolu. İlk gözüme çarpan Hillary Clinton’la Vaclav Havel’inki oldu.
Yeniden zaman tüneline dalalım. Ve 16 Ocak 1969. Zaman tünelinde çıktığım yolculuğun son durağındayım.
Sovyet tanklarının paletlerinden çıkan gıcırtılar bir anda çığlıklarla karıştı. Jan Palach bir ateş topu gibi Ulusal Müze’nin merdivenlerinden koşarak iniyor. Kaldırıma yığılıyor. Rus tanklarının Prag’a girişini protesto etmek için kendini yakıyor. Düştüğü yerde milyonların ziyaret ettiği bir özgürlük anıtı var.

Charles Köprüsünün hemen altındaki köprünün hemen ayağında, Národní divadlo durağının karşısındaki Slavia Kafede Nazım Hikmet’in küçük bir portre fotoğrafını da görebilirsiniz.

Charles(Karel) Köprüsü

P1130294

Prag deyince akla gelen 3 şeyden birisidir aslında (Prag kalesi,bira(birçok biranın ismini Bohemyaya bağlı Pilsen’den alması bile biranın vatanının aslında burası olduğuna işarettir :)) Charles(Karel) Köprüsü.1342 de sel tarafından hasara uğrayan Judita’nın Köprüsü yerine 1357 de inşaatına başlanarak 15.yy başlarında bitirilen 515.8 metre uzunluğunda 9.5 metre genişliğindeki Charles Köprüsü 1870 yılından önce Prag Köprüsü (Pražský most) veya Taş Köprü (Kamenný most) olarak bilinirmiş.

Karel Köprüsü Prag’ın en ünlü anıtı, Eski Şehir’i Küçük Mahalleye bağlıyor. Eskiden araç trafiğine açık olduğu söylenen bu köprü günümüzde sadece yaya trafiğine açık. Üzerinde birçok heykel ve heykelciklerin bulunduğu köprünün çok ilginç bir hikâyesi var. Yine bu heykeller arasında iki adet Osmanlı devlet görevlisine ait heykel bulunuyor. Tabi konu Osmanlılara ait olduğunu öğrenince bu zatları görmek istedik. Biri bakımda olduğu için göremedik. Diğerini ise gördük. Başka insanlarla aynı sütun üzerinde bulunan Osmanlı’nın belinde kuşağı, Kılıcı ve arkasına tuttuğu elinde kırbacı bulunuyor. Bu heykeldeki insanların ve Osmanlı zat’ına karşı anlatılan efsanevi hikâyeler var. Anlatıldığına göre; “Prag ileri gelenleri, Osmanlılar Şehrimize geldiğinde, Hıristiyanları, bizleri kelepçeleyip zindanlara atacak. Zindanların kapılarına ellerinde kılıç olan, kırbaç olan askerler ve yırtıcı hayvanlar koyacaklar”. Şeklinde halka bu olay anlatılmak için Köprünün giriş bölümüne yakın bir yere bu olayı anlatan heykel yapılmış.

Heykelde o dönemde Osmanlı'ya karşı duyulan korku ve ön yargıları gösteriyor. Tespih çeken Osmanlı gardiyanı neşeli şekilde zindanın kapısında beklerken, yukarıdaki üç Aziz içerideki Hristiyan esirleri kurtarmaya çalışır şekilde resmediliyor.


Karel Köprüsü yapım hikâyesi 1300’lü yıllara kadar uzanıyor. Köprünün harcının yapımına daha kuvvetli olsun diye yapımında her yıl 10 bin yumurta akı kullanıldığı anlatılıyor. Yine köprünün Küçük mahalle tarafında ki ayağının alt kısmında görülmeye değer bir su değirmeni bulunuyor. Prag’ın tüm resimlerinde bu değirmen görünüyor. Binaların arasında dar bir yerde olduğu için gözden kaçabiliyor.

Yine köprünün üzerinde bulunan Aziz John Nepomucky (1683) şehit edilişini figüre eden heykele köprüden geçen ziyaretçiler el sürerek dilek tutuyorlar. Hikâyesi şöyle; “John Nepomucky; şüpheci Wenceslas IV döneminde rahip olarak görev yapmaktaydı. Birgun güzeller güzeli kraliçe günah çıkarmak üzere rahibin yanına geldi. Bunu duyan Wenceslas kraliçenin ask konusunda itiraflarda bulunduğundan emin bir halde rahibi huzuruna çağırdı ve derhal kendisine söylenenleri bir bir anlatmasını istedi. Rahip tanrı huzurunda verdiği sözü bozamayacağını ve bu konuda tek bir kelime bile etmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine sinirlenen kral, rahibi Vltava nehrinden aşağı attı. İste tam rahibin nehre atıldığı yerde bir hale oluşmuş. Buradan geçerken eğer dilek tutup hac ya da haleye dokunursanız dileğiniz gerçek oluyormuş”. Köprü üzerinde yine köpek resimlerinin olduğu bir heykel’de el sürerek dilek tuttuklarını gördüm. Bu heykellerin üzeri pırıl pırıl parlamış durumda (çoğunun ise bakımsız ve temiz olmadığını söylenebilir).

Dip not: Heykellerein hiçbirinin orjinal olmadığını söylüyor tur rehberimiz ve bitirildiği dönemde, süsleme olarak yalnızca birkaç haç kullanıldığını, üzerinde bulunan 30 heykelin ise; Katoliklerin baskısıyla, daha sonraki yıllarda; 1683 ile 1928 yılları arasında, yine astronomi göz önüne alınarak, çeşitli aralıklarla yerleştiriltiğini ekliyor.

Prag Kalesi

Prag kalesi her yerde olduğu gibi yüksek bir sırta kurulmuş. Kale deyince hemen akıllara eski yıkıntılı harabe bir yapı gelir. Buradaki kale ise tam tersi. Aslına uygun restore edilmiş ve korunmuş. 1918 yılından bu yana Çek Cumhuriyet başkanının resmi ikametgâhı olarak kullanılıyormuş. Kale içersinde ayrıca; Cumhurbaşkanlığına bağlı Kültür Merkezleri ve Cumhurbaşkanlığı Yönetim Merkezleri olarak kullanılıyor. Kalenin içersinde Başrahiplik binası, Aziz George Manastırı ve Bazilikası, Prensin Sarayı bulunuyor. Kalenin ana giriş kapısı ve diğer birçok yerinde heykeller bulunuyor. Ana giriş kapısının üzerindeki yazının hikâyesi ise ilgi çekici bir yönü var. Anlatıldığına göre; “Giriş kapısının üzerinde buranın yapımı ile ilgili bilgi veren bu yazıların son satırında FF. ANO. MDCX IV ifadeleri var. İnşaat sırasında çalışan işçilerin parası verilmediği için kitabedeki FF. ANO normalde FF. ANNO olması gerekirken tek N’li yazılarak anlamın Sindirim Sisteminin Bittiği’ yer anlamına gelmesi şeklinde yazmışlar”.İşçiler intikamlarını böyle aldıkları ifade ediliyor. Gerçeği böyle değilse de efsanevi olarak böyle anlatılıyor.
Kalenin etrafı ise Taş evlerden oluşan küçük bir mahalle bulunuyor. Prag’ın tamamına hâkim bir tepede bulunan kale’den aşağıya doğru yürümeye devam ediyoruz.

P1130356

Karşımıza manastır ve Dünya’nın ikinci büyük Oyuncak Müzesi (Prag kalesinden, şehre inilen yolda, çok güzel bir müze. Giriş ücretli. Müze girişinde “Star Wars” filminde kullanılan tiplerin oyuncakları var. Müze çok zengin ve göz alıcı. Eski daracık ahşap merdivenlerden tırmanarak üst kata çıkın. Birçok oyuncak göreceksiniz. Müzenin en ilginç kısmı: Barbie koleksiyonu. İlk Barbie’den günümüze yüzlerce bebek yan yana, camekanların arkasında, rengareng dizilmiş. Bu bebeklere bakında, onyıllar boyu, modanın nasıl değiştiğini anlamak mümkün. Çıkışta, müze mağazasından, alışveriş yapabilirsiniz) çıkıyor. Ve birçok kültür merkezi ve sanat galerileri yol boyunca birbirini takip ediyor. Kale’nin kapısını çıkar çıkmaz karşımıza müthiş bir Prag manzarası çıkıyor.

Kale, Guinnes Rekorlar kitabına göre: dünyanın en büyük antik kalesi olarak tescillenmiş. 870 yılında inşa edilmiş. Sürekli olarak üzerine yapılan eklemelerle kale geliştirilmiştir. Bir kaleden daha fazlasını içinde barındıran yapı 14’ncü yüzyıla kadar, bir saraya, kiliselere ve manastırlara ev sahipliği yapmış ve 1541 yılında bir yangında büyük hasar görmesi üzerine, büyük bir yenilemeden geçmiştir. Rönesans tarzı mimariyle yenilenen kale, 14’ncü yüzyılda, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun kalbinin attığı yer haline gelmiştir. 17’nci yüzyıla kadar, sürekli olarak yenilenen kale, her dönemin mimari akımlarının izlerini taşıyor. 17’nci yüzyılda, İmparatorluğun başkent değiştirmesi üzerine, kale önemini yitirmiştir. 1920’lerde, Çekoslovakya’nın bağımsızlığını kazanmasıyla, kale ve içerisindeki yapılar, genel bir onarımdan geçirilmiş ve Çek Cumhurbaşkanlığını’nın ofisi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde de, hala kalenin bir bölümü, Çek Cumhurbaşkanının ofisi olarak kullanılmaktadır ve diplomatik bir önem taşımaktadır.

Bir saray, baş döndüren ve sakin bir katedral, iki müze, bir manastır ve çeşitli, etkileyici galeriler ve konser salonları var. Deli İmparator Rudolp II (1583-1612): bu tarihi idare merkezinde, geç Rönesans döneminde, sanatçı ve simyacıları kente toplamaya başlamış. Simyacılar özellikle, kale yakınlarındaki Golden Lane Sokağında toplanmışlar.

Kalenin giriş kapısında: küçük çizgili kulübelerde, 2 askerle birlikte, düello yapan, iki dev titan heykeli var. Titan: Yunan mitolojisine göre, efsanevi altın çağ’da dünyayı yönetmiş olan güçlü Tanrı ırkıdır.

Çek Cumhuriyetinde, günümüzde: zorunlu askerlik hizmeti olan bir ordu yok. Ordu profesyonel. Cumhurbaşkanı rezidansı önünde nöbet bekleyen askerlerin üzerindeki üniformalar: “Amadeus” filminin Oscar ödüllü tasarımcısı tarafından hazırlanmış. Zaten, o film, Prag’da çekilmiş.

Kale: üç avludan oluşuyor. Bu avlulardan, atlarla sarayın üst katlarına çıkılıyormuş. İlk; iki avludan geçerek yürümeye devam ettiğinizde: St.Wencesias’ın mezarının üzerine yapıldığı, St.Vitus Katedralinin sivri tepelerine ulaşacaksınız. Kalenin tam zıt kısmı, buraya çıkıyor.

Aziz Vitus Katedrali (Katedrala Svateho Vita)

Prag piskoposluğunun, başpiskoposluğa yükselmesi üzerine, Kral IV.Karl, katedralin yapımını başlatmıştır. 1344 yılında yapımına başlanan katedralin tamamlanması, yaklaşık 600 yıl sürmüştür. Kral, IV.Karl, katedralin, Fransız gotik yapılarına benzemesini istediği için, Fransız bir mimar’ı Prag’a davet etmiştir, fakat katedral tamamlanamadan Fransız mimar, hayatını kaybeder. Bunun üzerine, Alman bir mimar ve oğulları, katedralin yapımını devralırlar. Prag’ın geçirdiği sıkıntılı yıllar ve şehirde devam eden diğer çalışmalar, katedralin yapımında aksaklıklara neden olmuş ve katedral, ancak 1929 yılında tamamlanabilmiştir.

Katedralin uzunluğu: 120 metre ve genişliği 60 metredir.

Katedralin bugünkü giriş kapısı: batı kapısıdır. Ama, 19’ncu yüzyıla kadar giriş için güney kapısı kullanılıyormuş. Altın taçkapı diye bilinen, güney kapısı, Venedikli sanatçılar tarafından yapılan “Son Yargı” mozaiği ile süslenmiş. Cam ve doğal taş parçacıkları ve altın yaprakları kullanılarak yapılan mozaik, katedralde görülmesi gereken yerler arasında. Katedralin duvarları boyunca uzanan şapeller, yapının görkemine dikkat çekmektedir. Bu şapeller arasında en önemlisi: Aziz Vaclav Şapelidir. Prensin lahiti için gotik tarzda, bir odada tasarlanmıştır. Duvarlarda, Kral Vaclav’ın hayatının resmedildiği freskler, pahalı taşlar ve altın yapraklar dikkat çekmektedir. Şapelin arkasında bir oda da, Kraliyet mücevherlerine ayrılmıştır. Çek kraliyet tacının da içinde bulunduğu mücevherler, yalnızca önemli resmi günlerde ortaya çıkarılıyor. Ayrıca: katedralin en alt katında: Çek tarihinin en önemli kral ve prenslerinin lahitleri ( 4.Karl (Kral Karl, Fransa’da okumuş. Hakkında, birçok spekülasyon var. Zaten  St.Vitus Katedrali de Fransa-Strasbourg’daki katedral örnek alınarak yapılmış. Yani büyük bir Fransız etkileşimi söz konusu. Pek çok Çek kralı; bu katedralin altındaki yer altı mezarlarında yatıyormuş) 2.Rudolf gibi) de bulunuyor.

Üçüncü avlu’ya geliyoruz. Avlunun güney ucunda Eski Kraliyet Sarayı bulunuyor. Bohemya prenslerine ev sahipliği yapan saray, 9’ncu yüzyılda inşa edilmiştir. Fakat, ilk yapımı üzerine pek çok değişiklik de geçirmiştir. Günümüzde, sarayda görülebilecek en eski kalıntılar  Romanesk döneme aittir. Romanesk mimarinin yanı sıra Gotik ve Rönesans mimarisinin de etkisinin görülebileceği gibi, Eski Kraliyet Sarayı’na yapılan en önemli ekleme: Ladislav Salonudur. 1502 yılında tamamlanan salon, yapıldığı dönemde sütunlarla desteklenmeyen ve sivil amaçlara hizmet etmek için yapılmış en büyük salondu. Günümüzde de, bu salonun kaburgalı tavan örtüsü ve geniş açıklığı, Gotik dönemin en güzel örneklerinden biridir. 16’ncı yüzyıldan itibaren, salon: taç giyme törenlerine, şövalye turnuvalarına, eğlencelere ve değerli eşyaların satıldığı pazarlara ev sahipliği yapmıştır. At sırtındaki şövalyeler, salona hafif eğimli merdivenlerden girerlerdi. Bu merdivenler, günümüzde turistler tarafından sarayı gezmek amacıyla kullanılıyor.

Salon günümüzde, Çek Cumhurbaşkanlığı yemini, devlet törenleri ve sergiler gibi etkinliklerde kullanılmaktadır. Salonun güneyindeki gözlem galerisinden, muhteşem Prag manzarasını izleyebilirsiniz.

Aynı avlunun, doğu ucunda: Aziz George Bazilikası var. Eski kraliyet sarayını geçip, doğuya doğru ilerlediğinizde, Aziz George Maydanı’na ulaşacaksınız. Meydandaki yapılar, alçı süslemeler ve aşı boyasıyla renklendirilmiş dış cepheleriyle dikkati çekiyor. Meydanda eski bir kilise de var.

Aziz George Bazilikası (Bazilika Svateho Jiri)

Sarayın ilk kilisesi yani Bohemya’nın en eski bazilikaymış. 9’ncu yüzyılda inşa edilmiş. Bazilika: yangınlar ve yıkımlar sonucu pek çok değişikliklere maruz kalmış. Ancak, yapılan restorasyon sonucu pırıl pırıl olmuş, yepyeni görünüyor. Bugünkü kırmızı, krem renkli dış cephesi, erken dönem barok mimarisinin eseridir. 1000 yılı aşkın bir geçmişi olan bazilika, günümüzde Ulusal Galeri’nin bir parçası ve Bohemya’nın Gotik ve Barok dönemlerine ait sanat eserleri de burada sergileniyor. Ayrıca, bazilikada, zaman zaman klasik müzik konserleri de düzenleniyor. Yapının geniş, yüksek ve boş sayılabilecek iç alanının mükemmal akustiği, keyifle klasik müzik dinlemek için oldukça elverişli. Burası: Prag’daki en üst düzey papaz’ın rezidansı olarak kullanılıyormuş.

Sokakta, ayrıca: yalnızca sahibelerin kaldığı bir kilise-manastır tarzı yapı daha var. Yol üzerinde: Eiffel kulesinin, birkaç boy ufağı bir yapı ile karşılaşacaksınız.

Petrin Kulesi

P1130232

Bu kule orjinalinden, üç yıl sonra yapılmış. Zaten, dikkat ederseniz, kulede, Prag’daki Fransız izlerinin farkına varacaksınız. Kule; şehri kuşbakışı görebileceğiniz şekilde, bir tepenin üzerine kurulmuş. Bu noktaya: teleferikle çıkmak mümkün. Ancak: büyük bir park içinden, yürüyerek de çıkılabiliyor. Teleferik başında, genelde uzun kuyruklar oluşuyor. Bu nedenle: kendinize güveniyorsanız, park içinden yürüyerek tırmanın. Yemyeşil ağaçlar ve çimlerle kaplı, kocaman bir park içinde, elma ağaçlarından elma kopararak çıkabilirsiniz. Manzara muhteşem, hava harika. Petrin kulesi 1891’de Paris’te bulunan Eifell kulesinin, dörtte biri oranında ve onun benzeri olarak yapılmış. Yaklaşık: 60 metre yüksekliğinde. Kuleye çıkmak için: 299 basamak merdiven çıkmanız gerekiyor. Ancak: tepeye çıktıktan sonra, tüm Prag ayaklar altında, bol bol fotoğraf çekebilirsiniz. Muhteşem bir manzara var.

Evet, burayı da gördükten sonra, buradan: Jirksa’ya doğru ilerleyin. İşaretler, sizi Prag’ın en ilginç sokaklarından birine götürecek.

Altın Yol Sokağı (Golden Lane)

Altın yol sokağı. Sokak: kalenin kuzey duvarına bitişik, sıralı renkli kulübeler göreceksiniz. Tıpkı, bir peri köyü gibi. Bu minyatür binalar, fakir, kale hizmetlileri ve askerler tarafından, 16’ncı yüzyılda yapılmış. Burası ilk yapıldığında, kaleyi korumakla görevli atıcıların yerleşmesi için yapılmış, ancak atıcıların sayısı fazla, alan küçük olunca, ortaya bu küçücük kulübeler çıkmış.

Zamanla, bu evlerde yaşayan atıcıların yerlerini: zanaatkarlar, simyacılar ve sanatkarlar almış ve sokak, 20’nci yüzyıla kadar, yoksullara sığınaklık yapmış. Sokağın adı: Rudolf II yönetimi zamanında, burada yaşayan ve metalleri altına dönüştürmeye çalışan simyacıların hikayelerine dayanmaktadır.

Franz Kafka’nın Evi

golden-lane

Franz Kafka’da, bir süre, 22 numaralı evde yaşamış. Fotoğrafları ve kişisel eşyalarının sergilendiği Kafka’nın mavi evi: restore edilmiş.

Nobel ödüllü şair Jaroslav Seifert’de birçok eserinde buradan ilham almıştır. Günümüzde, bu evler hediyelik eşya dükkanlarına dönmüş. Bu binaları görmek ve ufak yolda yürümek için ücret ödemeniz isteniyor, bence değmez. Tercih sizin.

Altın yol’dan doğu kapısına ilerlediğinizde, yol üzerinde görülebilecek yerler arasında: Narodni Müzesine ev sahipliği yapan Lobkowitz Sarayı ve Siyah Kule (Cerna vez) var. Yol, bu son kulenin altındaki Eski Kale Basamaklarında sonlanıyor. Bir pitoresk merdivenler, sizi Mala Strana bölgesine, eski şehir merkezinin batısına çıkarıyor.

P1130276

Franz Kafka : Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman yahudisi annenin çocuğu. Ailesinin Prag’daki Alman toplumuyla kaynasma cabaları sonucunda Alman okullarında okudu. Babasının zoruyla hukuk egitimine basladı ve 1906 da tamamladı.Max Brod ile tanısıp Prag edebiyat cevresine girdi ve iki kez nisanlanmasına ragmen yazmaktan alıkoyacagını dusunerek evlenmekten vazgecti. İliskisinden geriye 500 askın mektup bıraktı. Nazilerin Çekoslovakya’yı işgal etmesiyle Kafka ile ilgili bircok belge yok edildi. 20 yıl suren dostluklarından sonunda Kafka butun yazdıklarını Max Brod’a ölümünden sonra yakması icin vermisti ancak yayıncılıkla uğraşan Brod dostuna ihanet ederek bu yapıtları bastırdı.

Barut Kulesi (Powder Tower)

P1130043

Geç Çek Gotik döneminin önemli örneklerinden Matej Rejsek tarafından 1475 de inşa edilmiş. Kulenin bulunduğu yer, Çek krallarının Aziz Vitus Katedralinde son bulan ve Taç Giyme Törenlerinde kullanılan kraliyet yolunun başlangıç yeri. 17. yy'da barut deposu olarak kullanıldığı için bu adı almış. 19.yy sonlarında J. Mocker tarafından tekrar inşa edilmiş.

Küçük Mahalle (Mala Strana)

Malá Strana'nın dolambaçlı sokakları ile Prag Kalesi'nin önünde uzanıyor. Bu sokaklar, otantik görünümleriyle ayrı bir dünya sunuyor. Semtin kalbinde, Barok saraylar ve Rönesans evlerle çevrili canlı meydan Malostranské námêstí bulunuyor. Buradaki saklı Gotik iç mekanlar ve mahzenler inanılmaz kırsal bir havaya sahip el sanatları dükkanlarını, caz barları ve çayhaneleri barındırıyor. En ortada ise, devasa kubbesi ve çan kulesiyle, geç Barok dönemine ait anıtsal St Nicholas kilisesi (Chrám sv Mikuláse) göze çarpıyor. Buradan Mostecká'ya doğru, kentin en sembolik görüntülerinden biri olan Karl Köprüsü'ne  yürüyebilirsiniz. Köprü 1357'de inşa edildi, ama köprüde sıralanan meşhur aziz heykelleri 17. yüzyılda eklendi.

Ulusal Müze (Narodni Museum)

NARODNI_MUZEUM

Fotoğrafçının sitesi ve ayrıntılı prag resimleri için tıklayınız.

Wenceslas Meydanının bulunduğu yokuşun en tepesinde bulunuyor. İhtişamlı bir müze. J.Shultz tarafından tasarlanmış. 1885-1890 yılları arasında inşa edilmiş. Binanın ana cephesi: 100 metre genişliğinde. Binanın dekorasyonu, merdivenleri, galerileri ve tabii ki en önemli yeri olan kubbesi; birçok değerli sanatçının imzasını taşıyor. Giriş katında: genelde, sergiler bulunuyor. Geçmişten günümüze, dünya tarihini gözler önüne seren sergi, dünyanın tüm bölgelerinden toplanmış, mineraller ile ilgili bir sergi. Tarih öncesi Çek Cumhuriyetinin gelişimi ile ilgili bir sergi. İkinci katta ise: paleontolojik sergilerin yanı sıra, bir balina iskeletinin de bulunduğu sergi bulunuyor. Pek mükemmel bir müze değil, ücretli, girip girmemek sizin tercihinize kalmış.

Burada ilginç bir özellik daha var. 16 Ocak 1969 yılında, Jan Palach, 21 yaşında bir üniversite öğrencisi. Prag Üniversitesi’nde ekonomi okuyor. Rus tanklarının Prag’a girişini protesto etmek için, kendini yakıyor. Yer: Prag’ın ünlü Welceslas (Vaclevske) Bulvarı. Ulusal Müzenin önü. Onu, 3 hafta sonra, bir adaşı daha izliyor. 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Jan Zaljic, aynı yerde, aynı amaçla kendini yakıyor. Bulvar, Sovyetlere direnişin sembolü oluyor. Rus askerleri, bu meydanda 3 kişiden fazla gencin, bir arada bulunmasını yasaklıyor. Günümüzde: Vaclevske Bulvarı: Prag’ın en modern caddesi. Köprülerin altından çok sular geçti. Jan’ların düştüğü yerde: siyah bir plaket duruyor. Plakete, her gün yüzlerce insan çiçek bırakıyor. Devir değişti. Düşünceler, kavramlar değişti. Plakette: Jan Palach – Jan Zaljic’in portreleri, ölüm tarihleri yazılı ve mermere yalnızca şu kazınmış.”Komünizm’in kurbanları anısına.”

Biraz önce söylediğim gibi burası enteresan bir yer. Şehrin para çılgını insanlarının ve mağazalarının bulunduğu bir mahal. Burada; bulunduğunuzda, her bakımdan dikkatli olmanızda yarar var. Gerek yankesiciler ve gerekse buraya bulunan diğer insanlar, güvenlik açısından turistler için problem yaratıyorlar. Yankesicilik yanında, kavga çıkartma olasılığı da fazlaca.

Yahudi Mahallesi (Josefov) ve Mezarlığı

Yahudi mahallesinde ilk dikkati çeken: Naziler bölgeye gelmeden önce doğal nedenlerden ölmüş olan Prag’lı sanatçı Franz Kafka’nın: anısına dikilen bir heykel var. Franz Kafka, burada yaşamış. Aslında: Alman Yahudisi. Heykel: İspanyol Sinegogu’nun önünde bulunuyor.

Burada: Stranova Sinegogu var. Parizska ve Cervena caddelerinin kesiştiği noktada bulunuyor. Tuğla yapılı erken gotik mimari özelliklerini taşıyan eski bir yapı. Güzel görünümlü bir sinegog. Mahalleyi: ikiye ayırıyor. Bahçesinde: “Bilek” tarafından yapılmış bir “Musa” heykeli var. Bu sinegog: 700 yıl boyunca, Prag’ın Yahudi topluluğunun ruhani merkezi olmuş.

P1130358

Ayrıca Yahudi Belediye Sarayı var, günümüze sağlam olarak ulaşmış. Zidovska Radnice olarak isimlendirilen bu yerde: karekteristik kulubesi ve bunun üzerinde bulunan İbranice dilindeki saat, dikkat çekiyor. 16’ncı yüzyıl sonlarında yapılmış olan bina, daha sonraları Yahudi bölgesi Belediye Başkanı olan Mordechai Maisel’in topladığı yardımlar ile, 1763 yılında tamir ettirilmiş ve bugünkü rococo sitilini elde etmiş. Buradaki saat kulesinin ibreleri, saat yönünün tersine hareket ediyor.

Eski Yahudi Mezarlığı ; Sizi çok etkileyecek bir yer. Dünyadaki en eski Yahudi mezarlığı.

15’nci yüzyıldan kalma. 1787 yılına kadar kullanılmış. En eski mezar: 1439 tarihli, Avigdor Kara, en yenisi ise 1787 tarihli Mozes Bacek’e aittir. Mezarlıktaki, en ünlü mezar ise: Rabi Low ya da gerçek adıyla, Jehuda ben Becalel’e aittir. 1975 yılında, çok sıkı bir çalışma ile, tüm mezar taşları restore edilmiştir.

Yahudiler, getto dışına gömülemediklerinden: 100 bine yakın ceset, yer yer 12 kat üst üste, buraya gömülmüş.

Mezarlıktan: Pinkas Sinegogu’na geçiliyor. Burada, iç mekan duvarında: Bohemya ve Morovya’da soykırımda öldürülen 80 bin Yahudi’nin ismi yazılı. Ayrıca: bu sinegog’da bir sergi daha var. Girişin hemen yanında, neo-romanespue tarzında, 1906 yılında inşa edilen salonda, soykırım sırasında, Terezin Toplama Kampında tutulmuş Yahudi çocuklarının yaptıkları resimleri içeriyor. Yalnız: bu sergileri görmek ücretli, unutmayın.

Terezin Toplama Kampı(3d tur için tıklayın)

terezin-bird-view

Prag'tan yaklaşık bir saatlik mesafede bulunan Terezin, Çek Cumhuriyetindeki en büyük nazi kampıdır. 1780 yılında küçük kale olarak inşa edilmiştir. 2. Dünya Savaşında Almanların Çekoslavakya'ya girişi ile birlikte bu kale toplama kampına dönüştürülmüş ve Getto da yaşayan Museviler ve Çingeneler burada çalışma kampı adı altında tutulmuştur.

Terezin Kampı 18. yüzyılın sonlarında zindan olarak kurulmuş. Adını İmparotoriçe Mariya Trezya’dan alıyor. Uzunca yıllar bu şekilde kullanılmış. 1940 senesinde Nazilerin eline geçerek özellikle Yahudi esirlerin hapsedildiği bir toplama kampına dönüştürülmüş.

terezin1

Burası hiçbir zaman bir Auschwitz olmamış ama burada da aynı şekilde insanlık dramı yaşanmış. Sırf dini, etnik kökeni, siyasi görüşü ya da savaş esiri olarak buraya getirilen bir çok insan aynı sonla karşılaşmış. Kampın şu an müze olarak kullanılan nazi lojmanlarında yer alan vahşet hatıraları arasında boş “ziklon b” kutuları yer alıyor. Almanların ziklon b gazı ile Auschwitz’de 1.5 milyon Yahudiyi katlettiği biliniyor.

Terezen Kampı bir geçiş istasyonu olarak kullanılmış. Tutuklular, buradan Nazi mahkemelerine, cezaevlerine ya da diğer toplama kamplarına sevk edilmiş. Savaşın sonlarına doğru ise kampta başgösteren tifüs salgınında Naziler hiçbir önlem almamış. Hatta Almanlar, 1945 yılında Rus birlikleri kampa ulaşmadan bir kaç hafta önce tutukluları kaderlerine terkederek kamptan ayrılmış.

Tüylerimizi diken diken eden bu kamp hakkında anlatılacak bir çok şey var. Ama yolunuz düşerse yaşanan dramı görmeden geçmeyin.

Eski-Yeni Sinegog

İsmi hakkında çeşitli spekülasyonlar olsa da bana mantıklı geleni paylaşacağım sinegog Kudüs’teki Süleyman Mabedi (Süleyman Mabedi, Tevrat'a göre, Kudüs'teki ilk Yahudi tapınağıdır. Bu nedenle İlk Tapınak olarak da bilinir)’nin kalıntıları ile inşa edilmiş ve tapınak tekrar inşa edildiğinde geri verilmesi koşul koyulmuş. Bu nedenle İbranice koşuluyla anlamına gelen Al tnay diye isimlendirilmiş fakat okunuş benzerliği nedeniyle Yidiş dilinde "alt neu" yani “eski yeni” olarak değişime uğramış.

Tarihi 13’ncü yüzyıl ortalarına dayanan sinagog bu yönüyle Avrupa’daki en eski sinagog olma özelliğini taşıyor. Kapıları: Prag’daki en eski kapılardır. Bir söyleyişe göre binanın yapıldığı taşlardan biriyle gelen bir melek o binayı sonsuza dek koruyacaktır. Gotik sanatın ilk örneklerinden olan sinagog, 19’ncu yüzyılda onarım görmüş ve dini hizmetlerde kullanılmış. Burayı gezerken kadın ve erkek ayrımına dikkat edin. (Dini hizmetler sırasında kadınlar için ayrılan yerlerle erkekler için ayrılan yerler birbirinden farklıdır.) Sinagog halen kullanımda.

Loreta Kilisesi

loreto-loreta-palace-prague-cz125

Dış görünüşü ile dikkati çeken bu sarı-beyaz renkli, barok tarzı kilise, gezilmeye değer. Kapısından girdiğinizde, avlunun ortasında küçük bir şapel olan Santa Casa var. Bu şapelin içinde ise: kucağında zenci bebek İsa’yı taşıyan, zenci bir Meryem heykeli var. Bu şapelin: melekler tarafından, İtalya-Nazareth’ten; Loreta’ya yani buraya taşındığı varsayılıyor. Ayrıca: kalvanistler tarafından çıkarılan bir yangından etkilenmemiş olması gibi, mucizelerden söz ediliyor. Bu küçük binanın taş işlemeleri çok güzel.

Bu şapeli çevreleyen Palas’ın ikinci katında; pek çok diğer mücevher ile birlikte, 6000 civarında elmas ile süslenmiş ve ortasında kocaman bir elmas bulunduğu söylenen, Monstrance mücevherinin sergilendiği bir müze var. Ayrıca: Çek Cumhuriyeti hazineleri, burada sergileniyor. Saat başında; kilisenin orijinal çanının müziğini dinlemeyi unutmayın.

Karlovy Vary

Prag'tan yaklaşık 2 saatlik mesafede  bulunan Karlovy Vary, 1358 yılında 4. Charles tarfından bulunan, dünyaca ünlü termal kasaba. Atatürk dahil olmak üzere asrımızın başında devlet adamları ve kralların şifalı suları için geldiği Karlovy Vary aynı zamanda parkları, porseleni, kristalleri ve likörü ile de ünlü. Belki bazı dükkanlarda Prag'tan daha ucuza alışveriş imkanı bulabilirsiniz.

ata

Atatürk 1918 senesinde o dönemde Avusturya-Macaristan imparatorluğu içinde yer alan Karlsbad''a gider. Böbrek tedavisi için Florencie isimli sanatoriumda kalır. Avrupa''nın halen de en eski lüks otellerinden biri
olan Hotel Pupp''un yanıbaşında bulunan Florencie mütevazi bir hotel görünümündedir, ve o dönemki ismi "Rudolf Hof" tur.

Kutna Hora

image01 KutnaOssuary

Kutha Hora: Prag’dan trenle, 1 saatlik uzaklıkta (70 km.) , tarihi bir kasaba. Prak gezinizde, değişik bir yer olarak ilginizi çekebilir. Özellikle; insan kemiklerinden oluşan kilise, gerçekten ilginç.

Evet, buranın en ünlü yeri: Sedlic Kilisesi. Diğer adıyla: kemikli kilise. İstasyondan: 2 km. uzaklıkta. UNESCO nun dünya mirası listesindeki şehirlerden biridir.

Kunta Hora: eskiden zengin gümüş madenleriyle ünlüymüş. Gümüş madenleri o kadar zenginmiş ki, Çek kralı, bir ara: başkenti buraya taşımış. Bu madenler sayesinde, kral, Avrupa’nın en zengin kralı haline gelmiş. Böylece, kasaba bir anda eserlere bürünmüş. Büyük bir katedral, hemen inşa edilmiş, şehrin en saygın eseri olmuş. Çevresi tepelik ve şehrin en yüksek yerinde, çok büyük bir katedral: St.Barbara Katedrali.

Şehrin içinde: saraylar ve çeşmeler, meydanlar derhal havayı değiştirmiş. Ama elbette, burayı ilginç hale getiren, bu özellikler değil. Çünkü: gümüş madenleri, 17’nci yüzyılda, gümüşün tükenmesi üzerine kapatılmış ve şehir önemini kaybetmeye başlamış. Başkent, yine Prag olmuş. Ancak, yapılan restorasyonlarla, güzelliğini günümüze kadar korumuş. Günümüzde, sessiz ve sakin bir yer.

Şehir, tepede yer alıyor. Düz kesimde, hemen yakın bir mahallede: Sedlog’ta bir mezarlık ve içindeki küçük bir kilise, ilgi çekiyor. Bu mezarlık:şehir başkent iken önem kazanmış. Haçlı seferlerinden dönenler, Kudüs toprağı getirmişler ve buraya koymuşlar. Bunun üzerine: soylular, bu mezarlığa gömülmeye başlamışlar. Derken, çıkan bir savaşta ölen tüm askerler de buraya getirilmiş, üstüne bir de veba salgını olmuş ve ölenler yine buraya defnedilmişler. Ancak: gömülme tam yapılamamış. Derken, bu toplu gömülmelerdeki kemikler, toprak üstüne çıkmaya başlamış. Bu saygıdeğer ve onlar için şehit olan kişilere ne yapalım diye düşünürken, bir mimar, ilginç bir öneri getirmiş. Kemikleri, kiliseye yerleştirelim diye. Ama ne yerleştirme.

Tüm kemikleri toplamışlar, parlatmışlar ve küçük kilisenin içerisinde dekor malzemesi olarak kullanmışlar. 15-16’ncı yüzyıllarda yapıldığı düşünülen kilisenin dekorasyonu böylece değişmiş. Kilisenin içerisinde, insan kemiklerinden yapılmış ve bütün kilisenin içerisinde dekor malzemesi olarak kullanılan: şamdan, avize, armalar oluşturulmuş. İşte, görmeye değer olan bu. İnanılır gibi değil, ama orada duruyor.

Kemikler niye kullanılmış? Bazı söylentilere göre: Kemikler kullanılmış çünkü insanlar ölümlü olduklarını unutmasınlar diye.

Kilisenin bence en çarpıcı köşesi: Ortaçağda bölgenin hakimi olan Schwarzenberg Prensliğinin arması. Ama bu arma kemiklerden yapılmış. Armanın sağ alt kenarında: gözü karga iskeleti ile oyulan bir kafatası bulunuyor. Bu kafatası, prensin Türklere karşı kazandığı bir savaşı temsil ediyormuş. Türklerin gözünü oyduk anlamında. Savaşın adı, yabancı kaynaklarda “Raab Savaşı” diye geçiyor. Bizim kaynaklarda ise “Yanıkkale Savaşı”. Olduğu yıl: 1594. Macaristan’da, Budapeşte’nin batısında Gyor kenti yakınlarında, bizim Yanıkkale, onların Raab dedikleri yerde olmuş. Daha sonra, Viyana kuşatması öncesinde, Osmanlı ordusu buradaki Kale’yi geri alır. Tarihi kaynaklar: Yanıkkale’nin fethinin, ordunun doğrudan Viyana’ya yürümesini isteyen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile bazı komutanları arasında tartışmalara yol açtığını yazar. Bu tartışmada, Merzifonlu’nun karşısında yer alan Kırım Bey’i Giray Han’ın: Viyana kuşatmasının en kritik anında, Lehistan’lı (Polonya) Jan Sebieski’nin ordularının Osmanlı’ya arkadan vurmasına seyirci kaldığı söylenir. Giray Han’ın şöyle söylediği rivayet edilmektedir.” Osmanlı, Tatar ağasının değerini anlasın.”

İşte böyle. Burayı ziyaret ettiğinizde, sanırım bu arma dikkatinizi çekecektir. Daha önce de söylediğim gibi, öyle korkmuşlar ki, bu zaaflarını, kendilerini üstün çıkaran bu tür simgeleri yaratarak, gidermeye çalışmışlar. Burayı da mutlaka görmenizi öneriyorum.

TÜRK’ün Gözünü Oyan Karga ve Kemikli Kilise

turkun_gozunu_oyan_karga

Kültürünü ve tarihi yapılarını görmek için gittiğim yerlerde, tarihten kalma kuyruk acılarından oluşan Türk düşmanlığını ve bize olan kini görmeye alıştım. Çünkü Avrupa’nın birçok yerinde Türklere karşı geçmişten kalma bir kin var. Bazıları dışa vurmasalarda… Bu düşmanlığı dışa vuran olaylardan birisiyle de Çek Cumhuriyeti’nin Başkenti Prag’a bir saat mesafede olan Kutna Hora şehrinde karşılaştım. Açıkçası; oraya giderken sadece dünyada bir eşi daha olmayan Kemikli Kiliseyi göreceğim zannediyordum. Ama Kilisenin içerisini gezerken gördüğüm “Türk’ün gözünü oyan karga” iskeleti, Türk düşmanlığının aile amblemine işlenecek kadar hat safhaya ulaştığını görmeme vesile oldu.

Český Krumlov

Travel_Picture-Cesky_Krumlov

Çek Cumhuriyeti'nde Prag'dan sonra en fazla ilgi çeken yerlerden biri de tüm yapılarıyla UNESCO Dünya Miras Listesi'ne giren 700 yıllık Chesky Krumlov şehri...

Tepesindeki şatosu ve tamamı bozulmamış Orta Çağ yapımı evleriyle şirin kasaba görüntüsü veren Chesky Krumlov'da eskiden yerleşim bulunmasına rağmen, artık şehir tamamen otel ve restoranların bulunduğu turistik bir mekan.

Etrafını çevreleyen nehir ve arkasındaki ormanla dünyadan bağlarını koparmış olan bu kent, gelenleri Orta Çağ'a götürüyor. Tipik Orta Çağ görüntüsü veren şehrin şatosunun bahçesinde de kurulduğu günden bu yana süren geleneğe uygun olarak ayı besleniyor. Şatonun içini gezerken, beslenen bu ayıların öldükten sonra postlarının halı olarak kullanıldığı görülüyor.

Birinci katında Rönesans, ikinci katı Barok ve Rokoko tarzında yapılan şatonun hayaleti bile var. Söylentiye göre, burada yaşayan beylerden birinin karısının hayaleti şatoda bazı geceler beyaz giysilerle dolaşıyormuş. Şatonun genellikle karanlık olan odalarından geçerken bu bilgileri dinlemek, ilginç bir ortam yaratıyor.

Şatoda bir diğer dikkat çeken özellik ise yataklar... 1,60 metre uzunluğundaki yatakların bu boyutu, o dönem ki insanların boylarının kısa olmasından değil, boylu boyunca uzanınca öldüklerini sanıp korkmalarından ve kadınların saçlarının bozulmaması için oturarak uyumalarından kaynaklanıyor.

Şatoda dolaşırken bir odada altın kaplama at arabası ile büyük boyuttaki tavlanın bulunması da dikkat çekiyor. Bunun yanında bir dönem şatoda yaşayan Schwarzen ailesinin ambleminde, rehberlerce Türk olarak anlatılan ama Moğol görünümünde olan bir insanın gözünü karga oyarken resmedildiği görülüyor.

Değerleriyle koruma altında olan Chesky Krumlov'da, nehirde rafting veya teknelerle gezinti yapmak da mümkün. Burada bir zamanlar manastır olan, Komünist rejim döneminde otele çevrilen yapı da konaklamak ve yöresel yemek için uygun mekanlardan. Oteldeki duvarların tamamında asılı dini tablolar ile rahiplerin balmumu heykelleri de ilginç atmosfer sunuyor. Bu küçük şehre en fazla Avrupa ülkeleri ile Çin, Japonya ve Güney Kore'den turist geldiği belirtiliyor.

Zbiroh Şatosu

prag2

Çek Cumhuriyeti'nin bir diğer gözde yapısı da 13. yüzyılda yapılmış Zbiroh Şatosu(Prag’a 50 km).

Kral ikinci Rudolf'un av köşkü olan şato, artık otel ve restoran olarak kullanılıyor. Akşamları Orta Çağ'daki kaplarda yemeklerin yendiği restoranda, şövalye dövüşleri, ateş gösterileri ile Orta Çağ müziğinden oluşan gösteriler de ilgiyle izleniyor. Odalardaki mobilyalar ise Orta Çağ tarzını yansıtıyor.

Hollywood'un tarihi filmlerinden birine konuk olmuşsunuz gibi izlenim yaratan, ormanlık alanda yamaç üzerine kurulu dev şato görünümündeki Karlstejn Kalesi de mutlaka görülmesi gereken tarihi bir yapı...

Yürüyerek 20 dakikada çıkılabilen ama faytonlarla keyifli bir yolculukla da gidilebilen kalede, Kral 4. Charles yaşamış ve bir dönem Roma İmparatorluğu'nun hazineleri saklanmış. Sadeliğiyle dikkat çeken kaleyi gezenlere yemek odasında 17. yüzyıla dair müzik dinletisi de sunuluyor.

Bunun yanında, kaleye çıkan yol kenarında birçok şirin kafe ve hediyelik eşya dükkanı bulunuyor. En az yarım gün ayrılması gereken kaleye gelen ziyaretçilere, temiz havada yürüyerek dükkanlara uğramaları ve yöreye özgü yemekleri tatmaları öneriliyor.

Kaynaklar:

Ali Bilir , AA , Hürriyet-Nur Batur , www.praguewelcome.cz , Memurlar.net , wikipedia , Veli Örs (Pardubice) , istanbul.com

1 yorum:

Prag Gezilecek Yerler dedi ki...

Prag'ta gezilmesi gereken pek çok yer var gerçekten. Hemen hemen hepsini yazmışsınız. Teşekkürler.